Megalife - Sezin Sivri - 17 Haziran 2011 Cuma

İzmir'in başarılı ve yenilikçi iş kadınlarınlarından Aylin ONART ile günümüzün en popüler mesleklerinden olup da önemini bir türlü kavrayamadığımız "Halkla İlişkiler" ve "İletişim Danışmanlığı" üzerine konuştuk. Türkiye'nin aydınlık yüzü İzmir'de "iş kadını" olmak nasıl?
Biz kadınlar, birlikte bir dernek çatısı altında çalışmayı, kendi içimizde örgütlenmeyi neden başaramıyoruz? Aylin Hanım'dan dinleyelim... 

Business
Röportaj: Sezin SİVRİ

"AYLİN ONART"

Aylin ONART, bir dönem birlikte çalışma fırsatı yakaladığı Halkla İlişkiler'in duayeni Betûl MARDİN ile gerçekleştirdiği bir projenin ardından yıllardır hizmet verdiği medyayı, televizyon haberciliği ve programcılığı bırakıp Halkla İlişkiler ve Turizm alanında çalışmaya başlayıp, sonrasında kendi şirketini kurmuş girişimci bir iş kadını. Bu şehirde olmaz deyip alışılmışla devam etmektense, elini taşın altına koyup, yeni projeler geliştirip hayata geçiriyor. İzmir'de bir ilke imzasını attı. "Art 10 Fikir Atölyeleri" adında İzmir'de hatta Türkiye'de benzeri olmayan, butik atölye çalışmaları düzenleyip, dünyaca ünlü tarihçimiz Prof. Dr. İlber ORTAYLI, Tanrılar Okulu kitabının yazarı Prof Stefano D'ANNA, müzisyen, gezgin Ayhan SİCİMOĞLU gibi önemli isimleri İzmirliler'le buluşturuyor.  

Megalife:  “Halkla İlişkiler” ve “İletişim Danışmanlığı” ne demek, anlatır mısınız?

“Halkla İlişkiler”in ülkemizde hala tam manasıyla değeri bilinemese de diye klişe bir söylemle başlamak istemiyorum diyeceğim söze ancak maalesef bu böyle, beri yandan bilen, o bilinç ve donanıma sahip olanlar nimetlerinden fevkalade yararlanmasını biliyor ve uyguluyor zaten. Yoksa halkla ilişkiler hiçbir zaman bu bilgiye ve bilince sahip olmayanların sandığı gibi basit bir kavram değildir. Duayen Betûl MARDİN’in o herkesin bildiği tanımıyla halkla ilişkiler, sıradan olmakla önemli olmak arasındaki farktır. Kamu ya da özel sektör kuruluşlarının olumlu bir imaj kazanmalarına dair bir tanıtım politikası saptanması, hedef kitlesi yani kurumun ilişki içersinde olduğu insan grupları ile arasında bilgi akışının sağlanması ve bu akışın amaçlanan sonuca ulaşmasına dair yapılan planlı faaliyetlerdir. Tabi günümüzde artık halkla ilişkilerde yeni yaklaşımlar sözkonusu, pazarlama içersinde çok önemli bir yer alıyor, dolayısıyla CPR dediğimiz “Kurumsal Halkla İlişkiler” ve MPR dediğimiz “Pazarlama yönlü Halkla İlişkiler” olarak iki ayrı bölümde uygulanıyor. Halkla ilişkiler, günümüze gelene dek geçirdiği evreler ve tüm bu yeni yaklaşımların getirisiyle içeriğini daha da genişleterek artık daha çok tercih edilen adıyla “İletişim Danışmanlığı” olarak telaffuz ediliyor.

Megalife:  “Halkla İlişkiler” hep hafife alınıyor ve yanlış kişilere yaptırılıyor. Herkes “Halkla İlişkilerci”, herkes “İletişimci”, neden bizim ülkemizde böyle?

Bilgisizlikten.. Rahmetli Uğur Mumcu’nun artık dillere pelesenk olan sözü, “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar”ımız çok, bizim memleketimizde.. İşin mahiyetine dair bilgi sahibi olunsa;  icra etmeye kalkan, mesleğe zarar verici eylemlerde bulunmaz, hizmet almak isteyen kişi ya da kurum da basit görmez, bilinç meselesidir bu; şimdi siz kalkıp doktorunuza “siz çekilin, ben de muayene ederim” diyebilir misiniz? Maalesef ülkemizde çoğu sektörde herkes her işi yapar oldu, bunun da etkisi var, öyle olunca ucuz hizmet alınacak diye olmadık sonuçlar alınıyor işin sonunda tabi, o da ayrı.. İngilizcesinden hareketle “Public Relations”ı, daha ziyade otellerde hizmet veren “Guest Relations”la karıştıranı da cabası.. Yani öyle basit bir iş değil ne yazık ki, işin pazarlama iletişimi ayrı, kurumsal iletişimi ayrı, etkinlik yönetimi ayrı, kurumsal sosyal sorumluluk yönü ayrı, medya ilişkileri yönetimi ayrı, itibar yönetimi ayrı, kriz yönetimi ayrı, hepsini saymaya kalkarsak uzar gider. Her biri ayrı bir deneyim ve uzmanlaşma isteyen bu hizmetlerin hepsini dahi bünyesinde toplayabilen çok az sayıda isimler/şirketler varken, hala hafife alınıyorsa, hala “biz kendimiz de hallederiz” zihniyetiyle konuya yaklaşılıyorsa o kişi ya da kurumun neyin ne olduğuyla ilgili “bilgisi yok” demektir. Artık dünya buna doğru gidiyor, her geçen gün gelişen ve değişen günümüz dünyasında, “bilgi” tek gerçek rekabet avantajı, keza mesleki hakimiyet..

Megalife:  Bu durumun şirketlere yarardan çok zararı olmuyor mu?

Olmaz mı? Kasabınızdan ot, manavınızdan da et almaya kalkarsanız olacağına bakın.. Etkinlik yönetiminde mesela bazı çiçekçiler tabelasına “düğün davet organizasyon”un yanısıra nerdeyse “etkinlik yönetimi”de yazacaklar, olacak iş midir? Bir de üç kuruşu hesap edip ucuza hizmet alayım derken on kuruşundan olanlar var. Tabi buna son yıllarda sektörde kaybolan iş etiğini, mesleğin kaybolan zarafetini ve derinliğini de eklerseniz, organize ettiğiniz bir firmanın ülke geneli satış ekibi toplantısı için kendisinden teklif dahi talep edilmediği halde “niye bize bu işi vermediniz” diye elinde çantasıyla firmanın kapısına dayananını da görürsünüz. Gerçekten çok üzücü.. Herşeyden önce bir işi yaparken yüreğinizi ortaya koymanız gerekiyor, kendinizi adamanız..

Megalife:  Kendi gözlemlerime dayanarak bir şey sormak istiyorum; iletişimcilerin çoğunun iletişim ve empati yeteneği çok kötü. Sizce de öyle mi?

Kimlerle karşılaştığınıza da bağlı, size mi öylesi denk geldi acaba? Hani şu demin “herkes iletişimci” dediğiniz kısmından. İletişimcide empati, “olmazsa olmazdır” Yoksa nasıl iyi bir iletişim tesis edecek ve hizmet verecek. Dinleme, tepki verme, empati ve düşünceleri karşılıklı anlama sanatından ibaret iletişim. Kendinizi doğru ifade edemez, anlatamaz, anlaşılır biçimde iletişim kuramazsanız, insanlar sizi anlamaz, bunun içersine konuştuğunuz dile hakimiyetten tutun, genel kültüre, diksiyon ve etkili konuşmaya, beden diline, ses kontrolüne, duruşunuza, konu hakimiyetinize kadar hepsi dahil..  Sadece iş değil, hayatın her alanında insanları anlama becerisine sahip olmak, en önemli değerlerden biridir ve konuşma becerisini de etkiler. Okuduğum bir yazıda Amerika’dan bir psikiyatri profesörünün gözlemleyip dikkat çektiği bir nokta vardı ki bence her iletişimcinin yanısıra her insan  gözönünde bulundurmalı, diyordu ki: “Bir konuşma yaparken düşebileceğiniz en büyük hata önceliği duygu ve düşüncelerinize vermenizdir. İnsanların çoğunun isteği, sözlerinin dinlenmesi, saygı görmeleri ve anlaşılmalarıdır. Anlaşıldıklarını gördükleri an, karşı tarafın bakış açısını anlamaya motive olurlar.” Bu, çok önemli bir gözlem.. 

Megalife:  Halkla ilişkilerin duayeni Betül Mardin’le tanışıp İzmir’de gerçekleştirdikleri bir projenin medya ilişkilerine dair verdiğiniz desteğin ardından yıllardır hizmet verdiğiniz medyayı, televizyon haberciliği ve programcılığını bırakıp Halkla İlişkiler ve Turizm alanında çalışmaya başladınız ve sonrasında kendi şirketinizi kurdunuz. On-Art İletişim Danışmanlığı olarak neler yapıyorsunuz?

Danışmanlık, Etkinlik Yönetimi ve Medya İlişkileri Yönetimi hizmeti veriyoruz. Etkinlik Yönetimi dediğinizde seminer ve konferans organizasyonlarından, fabrika açılış törenlerine, personel geceleri ve kuruluş yıldönümleri organizasyonlarına, kurumiçi iletişim ve motivasyon toplantılarına (indoor&outdoor), VIP davetler ve özel etkinliklerden bayi toplantıları, fuar organizasyonları, gala, kokteyl ve yeni ürün lansman organizasyonlarına, sanatçı, sunucu ve yurtiçi/yurtdışı konuşmacı organizasyonlarına kadar içine alan geniş bir hizmet yelpazesi sözkonusu..  Ayrıca prodüksiyon hizmetleri ve lojistik hizmetlerin yanısıra catering hizmetleri ve özel tasarım promosyonel ürünlerin teminini sayabiliriz.  Medya İlişkileri Yönetimi’nde ise basın danışmanlığından, yöneticilere konuşma metinlerinin hazırlanması ve basına dair tüm hizmetlerin yanısıra basın sözcülerine/yöneticilere medya eğitimi hizmeti veriyoruz. Bu kapsamda benim kişi ve kurumlara, yöneticilere verdiğim Diksiyon ve Etkili Konuşma eğitimlerim de devam ediyor. Kurumiçi İletişim’in sağlıklı işlemesinden hareketle “yaşayarak öğrenme” diye tabir ettiğimiz çalışanın birliktelik/aidiyetlik duygusunu perçinleyen takım çalışması eğitimlerimiz içersinde bir de Dönence Yelken Okulu ile birlikte yaz/kış yelken eğitimlerimizi de başlattık. Deniz şehri İzmir’de hem yelken sporunun sevilmesi ve benimsenmesine bir katkımız olması hem de firmaların direkt performansını etkilemesi ve ekip ruhunu ortaya koyabilmesi açısından çok önemli ve faydalı olacağına inanıyorum. Ve bir de benim çok önem verdiğim ve başlattığım Art 10 Fikir Atölyeleri’miz var biliyorsunuz. 

Megalife:  İzmir’de sektörünüze olan ilgi nasıl, İzmirli PR şirketlerden mi Istanbul’dan mı hizmet almayı tercih ediyor firmalarımız? Yani kendi şehrimizin firmalarına destek oluyor muyuz, sahip çıkıyor muyuz?

Tabi şimdi genel görünüme baktığınızda zamanında vaad ettiği hizmetleri vermeyen, firmaları hayal kırıklığına uğratan bazı olumsuz örneklerin sebebiyet verdiği ve zaten hali hazırda bir "Istanbul şirketi daha profesyonel" fikrinin yaygın olduğu bir algı sözkonusu.. Ve Türkiye geneline hitap eden başarılı marka ve firmalarımızda olunca Istanbul şirketlerinden hizmet alınması da tabi normal ve kaçınılmaz. Buna bir de kriz sürecinde kısılan bütçeleri ve dışardan bir danışmanlık firmasından destek alınmadan firmaların kendi departmanları arasında paylaştırılarak daha sade ve basitçe kotarılmaya çalışılan etkinlikleri eklersek Istanbul’un çok gerisinde bir iş sirkülasyonu olduğu aşikar.. Ancak dürüst, belli bir kalite ve farklılıkta profesyonelce hizmet verdikten sonra yerel danışmanlık firmalarından hizmet alan zihniyet ve bilinçteki İzmirli firmalarımız giderek artacaktır. Özellikle inovasyonun el üstünde tutulduğu bir dönemde farklı olanı yakalayabilir ve iş kalitesinde sürekliliği tesis edebilirseniz. Ancak yine de Istanbul kadar kolay olmadığı kesin, hele bir de az önce bahsettiğim kaybolan iş etiği ve derinliğini düşünecek olursanız. 

Megalife:  Benimde keyifle takip ettiğim, “Art 10 Fikir Atölyeleri”nden bahseder misiniz? 

İzmir’de bir ilk.. Ekim 2009’da şirketimiz On-Art İletişim Danışmanlığı bünyesinde başlattığım 30-35 kişilik butik söyleşi ve atölye çalışmaları.. Farklı disiplin ve kavramlara dair konunun uzmanlarının İzmirliler’le buluştuğu, daha ziyade iş dünyasından yönetici ve çalışan kesimin katıldığı, iş çıkışı soluklanıp bilgilendiği ve gelen önemli isimleri yakından tanıma imkanı bulduğu bir sosyal paylaşım ve bireysel gelişim ortamı Art 10 Fikir Atölyeleri... Tarihten seyahate, edebiyattan, fotoğrafa ve sinemaya vs dek 10 konu ve 10 uzmandan hareketle oluştu ismi de. Art 10 Tarih Atölyesi’ni  dünyaca ünlü tarihçimiz Prof Dr İlber ORTAYLI’ya, Art 8 Seyahat ve Dünya Medeniyetleri Atölyesi’ni çok yönlü sanatçımız Ayhan SİCİMOĞLU’na, Art 3 Sinema Atölyesi’ni Prof Oğuz MAKAL’a, Art 9 Resim Atölyesi’ni ressam ve akademisyen Sabah ŞARDAĞ’a, Art 6 İzmir-Seyahat Atölyesi’ni  yazar ve rehber Sara PARDO’ya vs.. teslim ettik. Tek seferlik söyleşilerimizde ise sevilen yazarlarımızdan Kürşat BAŞAR, bestseller Tanrılar Okulu kitabını yazan dünyaca ünlü yazar, ekonomist ve sosyolog Prof Stefano D’ANNA, yine dünyaca ünlü şarap üreticisi ve degüstatörü Marco De GRAZIA, Türkiye’nin en önemli astroloji danışmanı Hakan KIRKOĞLU gibi çok kıymetli isimleri İzmirliler’le buluşturuyoruz. Art 10 Fikir Atölyeleri kâr amacı gütmeyen, şirketimizin prestij projesi ve bir anlamda da halkla ilişkilerin bir kolu olan lobicilik faaliyeti eksik İzmir’in tanıtımına -bu değerli isimleri İzmir’e getirip, İzmir’le buluşturmak adına- katkı koymayı amaçlayan bir proje.. Çok güzel de gelişti ve kendi içersinde birçok iş birlikteliğini de doğurdu, Sevilen Şarapları’nın ödüllü serisinin degüstasyonu her atölyemizde yapılıyor, D&R Alsancak’la gelen yazar ya da sanatçımızın cd/kitap imzasını yapıyoruz, geçtiğimiz bir yıl süresince İzmir’in havayolu İzAir/Pegasus atölyelerimizde ağırladığımız bu değerli isimlerimizin uçuşunu gerçekleştirdi, ofis terasımızın yanısıra eşsiz körfez manzarasına sahip Kordon Otel Roof’ta da atölyelerimizi gerçekleştiriyoruz, kısaca bu proje İzmir’de bir türlü sağlanamayan birliktelik ruhunu, kurumlar arası işbirliğini  de kendi çapında en güzel şekilde ortaya koyuyor. Bu arada unutmadan Art 5 Diksiyon ve Etkili Konuşma Atölyesi’ni de ben gerçekleştiriyorum.  


Megalife:  Dünyaca ünlü tarihçimiz Prof.Dr. İlber Ortaylı’yı, Tanrılar Okulu kitabının yazarı
Prof Stefano D’ANNA, müzisyen, gezgin Ayhan Sicimoğlu gibi önemli isimleri İzmir’e getirmeyi nasıl başarıyorsunuz?

En başta işinize yaklaşımınız ve inancınız, farklı olanı yakalayabilmeye açık bir mesleki hakimiyetiniz otomatikman kişilere olan yaklaşım ve duruşunuzu da belirliyor. Dolayısıyla elbette böylesine kıymetli ve çok yoğun bir tempoda, bir ayağı sürekli yurtdışında olan bu değerleri, takvimlerinde yer açarak, üstelik bir değil birçok kez İzmir’e getirmek çok kolay değil, tabi içinde bulunduğunuz çevrenin etkisinin de bunda payı oluyor, çalışma disiplini ve prensiplerinizin yanında.. Mesela bazı isimler hiç programda yokken kendiliğinden son anda gelişerek dahil oldu. 15 Haziran’da Sahibinin Sesi’nden İsabey Bağları Yolculuğu ve Art 10 Şarap&Peynir Atölyesi’nde Şarap Kültürü’nü Sevilen Şarapları’nın Yönetim Kurulu Üyesi, üreticisi Enis Güner’den öğreneceğiz. Bir başka değerli yazarımız  Pınar KÜR’le üzerinde çalışıyoruz bu ara, yaz döneminde yazar olmak isteyen, yazma yeteneğini geliştirip belli bir seviyeye taşımak isteyenlere yönelik Ayvalık’ta 10 günlük bir yazarlık atölyesi yapacağız. 

Megalife:  İzmir’de hatta Türkiye’de benzeri olmayan, bu çok özel, butik atölyeler, bizler için bulunmaz bir fırsat. Kıymetini biliyor muyuz, ilgi, katılım nasıl?

İlk başladığında atölyelerin ne olduğunu, nasıl yapıldığını kaydolmak isteyenlere anlatarak, gerek basında ve tv programlarında gerek çeşitli kulüp ve STK’lardan aldığım davetlerde epey anlattım, katılanların da çevresindekilere bahsetmesiyle başta 10-12 kişilik olan atölyelerimizi en fazla 30-35 kişiyle gerçekleştirmeye başladık, bazen yoğun talep nedeniyle tekrarladığımız atölyeler dahi oldu. Katılım belli bir profilde, meraklısına ve ilgilisine hitap ettiği için iş çıkış saatleri yapıyoruz, daha ziyade iş dünyasından yönetici ve çalışanların katıldığı nezih bir buluşma oluyor. Bir kez katılan bir kez daha katılmak istiyor ve katılıyor, geribildirimlerden memnuniyetlerinin de üst düzeyde olması beni çok sevindiriyor. Tabi böylesi kıymetli isimlerle bu kadar yakın ve kompakt bir grupta biraraya gelmek, atölyeyi 100 kişilik, 300 kişilik, 500 kişilik bir konferans buluşmasından çok ama çok özel kılıyor. İzmirliler ilgi gösterdiği sürece devam edecektir. 

Megalife:  Kendini geliştirmeyi, yeni şeyler öğrenmeyi sevmeyen bir toplum muyuz? Yoksa okuma alışkanlığımız olmadığı gibi eğitimlere katılma, kişisel gelişimimiz için bir şeyler yapma alışkanlığımızda mı yok?

Türk insanının az okuduğu aşikâr ama İzmir insanı olarak bireysel gelişim programı ve eğitimlere katılımımız, rakı-balık katılımımız kadar kolay olmasa da ilgi gösteren, günceli takip edip kendini geliştirmek isteyen ve o bilinçte olanlar bu tarz programları kaçırmıyor. Günümüzde sadece işinizde iyi olmak, işinizi iyi yönetmek yetmiyor, hızla globalleşen dünyada yenilikleri, trendleri takip etmek, genel kültür sahibi olmak, ilgi alanlarınızın farkına varıp geliştirmek ve bu tarz farklı bireysel gelişim programlarına katılarak kendi bütünlüğünüzü tamamlamanız gerekiyor. Bu bilinçte olan ve bu şekilde hareket eden de kazanıyor.  

Megalife:  İletişim danışmanlığı ve turizmciliğe başlamadan önce spikerlik ve televizyonculuk yapıyordunuz. TV geçmişinizden ve Yeni Asır TV’deki programınızdan bahseder misiniz?

Evet, 11 seneye yakın.. Ankara Asfaltı üzerindeki Yeni Asır-Sabah tesislerinde o zaman  ATV İzmir olarak da hizmet veren Yeni TV Haber Merkezi’nde haber spikerliği, ara haber, gece haber bülteni ve  haftasonu ana haber bültenleri, sonrasında “Bu Gece” adlı günün son haber bültenini sundum, haber metinlerini redakte ettim, perfore yani seslendirmeler yaptım. Ardından Kanal 1 Haber Merkezi’nde röportaj, seslendirme, haber yazma, haber metinleri redaksiyonu ve naklen yayınlardan, sabah, öğle ve gece kuşağı haber bültenlerinin sunulmasında yani haberin oluşum sürecindeki her kademede çalıştım. “Aktüel Sabah” ve “Haber13”adlı haber programları sundum.  ‘99 seçim dönemi milletvekili/il-ilçe belediye başkan adayları ile birlikte dönemin hükümet yetkilileri ile siyasi parti genel başkanlarını canlı yayında konuk ettim. 99’da tabi bir de 8 saat kesintisiz sürdürdüğüm 17 Ağustos depremi canlı yayınları var tabi, görüntüleri zihinlerimize kazınan ve asla unutamayacağımız.. Tam bu dönemde TRT’den gelen bir teklifle TRT 1’de her cumartesi yayınlanan “Trafik” programının sunuculuğu, röportaj ve seslendirmelerini yaptım. Aynı zamanda Kanal 1’de haftaiçi  her gün “Ana Haber Bülteni”ni sunmaya başlamamla birlikte de ekonomi-iş dünyası-siyaset-eğitim-kültür ve sanata dair konular ile yaşanan 2000 krizi sürecinin uzman konuklarla ele alındığı “Tartışı-yorum” adlı haftada bir, 4-5 saat süreli canlı yayınlanan  haber-tartışma programının yapım ve sunuculuğunu üstlendim. 2001 itibariyle bugünkü yaptığım işlerime başladım. Son üç yıldır da yine eski kurumum Yeni Asır TV’de “Kadınlar ve Erkekler” programını yapıyoruz. Genel Cerrah Cüneyt Tuğrul, Uzman Psikolojik Danışman Ferhan Bıçakcılar ve İletişim Danışmanı olarak ben. Üçümüzün her hafta farklı bir konuyu ele alıp tartıştığımız ve epey de izleyicisi olan programımız, her Cuma saat 21:00’de Yeni Asır TV’de yayınlanıyor. 

Megalife:  Başarılı gazeteci Deniz Sipahi bana “Gazetecilik, Televizyonculuk bir virüs gibidir, bir kere bulaştı mı kurtulman imkansız” demişti, sizce de öyle mi?

Aynen öyledir, klasik ve gerçekliği olan tabirdir gazetecilik ve televizyonculuk için, bir kere o mikrop kanınıza girmeyegörsün, bırakamazsınız. Kendi işimin yanında hala devam ediyorum bakın az önce bahsettiğim gibi.. Tabi şartlar ve koşullar çok önemli “meslek olarak” devam ettirebilmeniz için.. 2000 krizinde, o “kara çarşamba” dediğimiz dönem sonrası yaşanan olumsuzluklar nedeniyle küstürülenler ve mesleği bırakan çok değerli arkadaşlarımız  da var, bu an layık olduğu yerden çok başka pozisyonda çalışan da..   

Megalife:  Türkiye’nin aydınlık yüzü İzmir’de “İş Kadını” olmak nasıl?

Hem kolay hem zor.. Aydınlık ve modern yüzüyle İzmir gerçekten rahat nefes aldıran ve huzur veren bir şehir, böyle benim gibi doğma büyüme İzmirli olunca da insan daha bir sahipleniyor ve daha farklı bir gözle bakıyor. Ama iş potansiyeli açısından, ekonomi anlamında çok daha canlı ve aktif olması gerekiyor, işin bu kısmı hep dillerde, demek ki artık farklı bir dil geliştirmek gerekiyor ve dilde bırakmayıp artık eyleme geçirmek, sıkı bir tanıtım ve iletişim planlaması yapmak gerekiyor. Konuşmak değil, yapmak ve hatta koşmak zamanı diye düşünüyorum.  

Megalife:  İzmir’de iş kadınlarına yönelik dernekler kuruldu, kurulmaya da devam ediyor ama kalıcı olmuyor. Başarılı bir iş kadını, iyi bir iletişimci olarak sizce biz kadınlar birlikte bir dernek çatısı altında çalışmayı, kendi içimizde örgütlenmeyi neden başaramıyoruz?

Kalıcılığından ziyade öncelikle oluşum süreçlerini incelemek gerekiyor, derneklerde esas olan toplumun yararı için çalışmalar yapmak ve toplumun bu faaliyetlere katılımını sağlayarak max. düzeyde sonuç elde etmektir ve de gönüllülük tabi.. Baktığınızda STK’ların ortaya çıkışları ve yapıları aslında bir “halkla ilişkiler” sürecidir. Her ikisinde de belirlenmiş bir hedef kitle vardır, dolayısıyla hedef kitleyle kurulacak iletişimin dürüst ve sağlam olması gerekir aksi takdirde karşınızdaki kitlede “olumlu inanç” oluşturamazsınız. Bu inancın oluşmaması kitleyi davranışa da yöneltmeyeceğinden yapılan bütün çalışmalar boşa gidecektir.  Dolayısıyla; asıl yapısını oluşturan halkla ilişkiler faaliyetlerini ihmal etmeleri, hafife almaları, bilgisizlikten kaynaklanan uygulama hataları yapmaları STK’lar için birçok sorunu beraberinde getirir. İş kadınlarına yönelik derneklerde ki birinin yönetiminde ben de görev almış ve derneğin bir yerlere taşınmasında tanıtımı için epey emek harcamıştım, ama bir müddet sonra zaman kaybı yaşadığımı farkettiğim an hemen ayrıldım, tek kazancım hala görüştüğüm bazı güzel dostlarımdır. Belki bana böyle denk geldi bilemiyorum. Başarılı örnekler var elbette ve gururla takip ediyorum. Ama daha ziyade “kısır iç çekişmeler” ve çoğunlukla ikinci bir kartvizit olarak görülmesi nedeniyle istenen hedefe ulaşılamıyor maalesef. Ve bir gerçek var tabi, hiçbir değişim tek bir cinsle olmuyor, dönem artık kadın dernekleri, erkek dernekleri değil; tamamen karma hareketler dönemi, ben buna inanıyorum. 

Megalife:  Aslında cinsiyet değil profesyonellik önemli ama henüz Türkiye ve Türk insanı buna pek hazır değil sanırım. Kişisel egolar hep ön planda..

Evet çalışma yaşamında işin cinsiyetinden ziyade profesyonelliğin önemli olduğunu hep söyleriz ama erkek egemen bir toplumdayız ve iş kadınlarına daha fazla yer açmak ve iş dünyasındaki yerini ve önemini arttırmak için pozitif ayrımcılığı da gözardı etmemeliyiz. Karşı cinsten ziyade “kadının kadına” iş yaşamında destek olmasını esasta başarabilmeliyiz. Yoksa sadece söylem bu şekilde, eyleme gelince hemcinsine engel olmalar, burun kıvırmalar, arkasından kuyu kazmalarla  bir yerlere gelinemeyeceği de ortada.. Ben mesela kendi alanıma dair hizmet verirken kadınların kurduğu ve başında yer aldığı şirketlere indirimli hizmet vererek destek olmaya çalışıyorum. Dayanışma diyorsak bu böyle olmalı, davranışlarla gösterilmeli, sözde değil özde olmalı. Kimin sözüydü tam hatırlamıyorum ama bir yerde okumuştum ve çok beğenmiştim, son söz olarak onu paylaşmak istiyorum; “İradesi hür, güçlü kadını destekleyen kadınlar, kendi güçlerini de doğuran kadınlardır. Aksine tavır koyanlar ise, cesaretsizlikleriyle toplumu ataerkil olmaya gebe bırakan kadınlardır.”  Çok teşekkür ediyorum bu güzel röportaj için Sezin Hn.

17 Haziran 2011 Cuma

 

^ Sayfa Başına Dön